Kategoriler
Uncategorized

91 nci Yıl

“… Elli yıl önceydi. Yaşlı başlı adamlar Türkçe sınavına giriyorlardı. Mecburdurlar. Üç aylık gece okulunu tamamlamışlardı. İlkokul diploması almaları gerekiyordu ki devlet memurluğunu sürdürebilsinler. Genç öğretmen ellilik Ahmet’e sorar: “Kral Konstantin özel isim mi ?“. Ahmet “Değil öğretmenim” der. Öğretmen şaşırır “Neden değil ?” diye ikinci bir soru sorunca Ahmet “Çünkü, o gavur öğretmenim” diye açıklar. Genç öğretmenin yüzünde hafif bir gülümseme olmakla birlikte bozuntuya vermeden aynı soruyu Mehmet’e sorar: “Sence Kral Konstantin özel isim mi Mehmet?“. Mehmet düşünmeden yanıtlar: “Özel isim öğretmenim“. Öğretmen memnundur. Ancak yine de nedenini bilmek ister ve sorusunu yineler “Neden özel isim ?“. “Çünkü” diye devam eder Mehmet “Onu da bir ana doğurdu”…”

Dört yıl önce (15.02.2018) kutlanan kuruluş yıldönümünden kimi kareler (Lütfen dikkat, bunlar profesyonel çekimler değildir ve olası hatalar için affınızı diliyorum)

Merhaba

Bugün 15 Şubat 2022. Dün 14 Şubat “Sevgililer Günü“ydü. Doksan bir yıl önce 1931 yılının 14 Şubatında da “Sevgiller Günü” kutlanıyor muydu ; bilmiyorum. Ancak bir gün sonrası olan 15 Şubat 1931 de Enstitüm kurulurken büyük bir sevinç yaşandığını hayal edebiliyorum. Bugün 91 yıl geçmiş aradan. Zaman zaman varlığını sürdürmede, etkin olarak sürdürmede sıkıntılar yaşamış ise de bugün Enstitümün kendi sorumluluk alanında başarıyla tarıma katkılar sağladığına eminim.

Bu yıl da Korona Virüs kısıtlarında toplanamıyoruz; fiziksel beraberlikle, birbirimize sarılarak kutlayamıyoruz. İnşallah en yakın zamanda, havalar ısınınca, açık alanda buluşmak ve kutlamak için bir şans yakalarız. Enstitü müdürümüz Dr.Tevfik Turanlı ile yaptığımız görüşmede bu şans için ortak umudumuzu sürdürdüğümüzü görüyorum. Her şey nasip meselesi…

Bu yazımda anılarımla öykülerime yer vereceğim; tıpkı yazımın girişindeki gibi. Öykülendirdiğim Türkçe sınavındaki Ahmet’in kim olduğunu bilmiyorum. Ancak Mehmet’i çok yakından tanıdım ve uzun yıllar birlikte çalıştık. Tam adı Mehmet Çiftçi ki biz ona “Konyalı Mehmet” derdik. Derneğimizin yaş almış pek çok üyesinin Mehmet’i çok iyi tanıdığına eminim. Uzun yıllar kendisinden haber almadım. Vefat etti ise Allah’tan rahmet diliyorum.

Anılar ve Öyküler

Önce bir açıklama yapmam ve peşinen bağışlanma dilemem gerek. Maurice Chevalier‘e atfedilen bir söz var: “Anılar, konservelere benzer; tatlandırıldıkları için bazıları tehlikeli olabilir”. Güzel bir söz. Daha önce Konyalı Mehmet’in coğrafya sınavından söz etmiştim. O öykünün bana etkisi “bilmek, yapabilmektir” sözüne olan inancımı pekiştirmek oldu. Çünkü hemen herkes coğrafya sınavında Ankara’nın nerede olduğunu biliyor ve haritada yerini gösterebiliyordu. Mehmet ise Ankara’ya gidebiliyordu. Şimdi adeta “Şehir Efsanesi“ne dönmüş olan kimi anıları yaşadığım enstitü müdürlerimle ilintili olarak öykülendirmeye çalışacağım.

Nihat İyriboz (1893-1988)

Kendi blogumdaki bir yazımda hısımlarımdan rahmetli Mustafa Ulaş için bir betimleme yapmıştım (https://www.copcu.com/2022/02/03/yasam-bufesinde-okuz/). Şimdi aynısını rahmetli Nihat bey için de yapacağım: “Atatürk gibi adamdı”. Kendisi ile kimi zaman yakınlaşarak onaltı yıllık enstitü yaşamımda zaman zaman beraberliklerim oldu. Ben onu duruşuyla, bakışıyla, yere basışıyla ve bende bıraktığı etki ile hep Atatürk gibi adam olarak gördüm. İmrendim. Hele bir de enstitümün arka kapısından trene yetişmek için koşarken apartmanının köşesindeki camlı bölmedeki çalışma masasındaki görüntüsü ile zihnime kazıdım. Bendeki bu etkinin nicelerini bir de otuzlu, kırklı yıllardaki çalışanlar üzerindeki düzeyini düşünebiliyor musunuz ? İşte tam bu noktada benden daha deneyimli olanlar (örneğin Dr.Pervin Önder gibi) kimbilir daha ne anıların etkisini dillendirebilirler. Benimkisi daha çok kulaktan dolma ve bu nedenle Maurice beyin dediği gibi bir etkim olursa bağışlana.

Rivayet olunur ki; yaz günleri Nihat bey ayağında şort, başında Panama şapkası ve elinde ince dal parçası ile Enstitünün kapısı önünde durur ve geç kalanlara elindeki ile vururmuş. Bunu bir disiplinli sevgi olarak görebilmek şimdilerde ne mümkün !

Ve yine O. Nihat bey hemen herkesin maaşından kesinti yapıp ev sahibi olmalarını sağlarmış (Gönüllü Mecburiyet). Bunlardan biri olsa gerek ki “Çiftçi Caddesi“ndeki rahmetli Mahmut beyin köşk gibi olan evine girerken de “Limonluk”tan çok etkilenmiştim.

Masalar ve Çuval

Yine rivayet olunur ki; şimdi müze olan eski binada tüm mühendislerin masaları duvara yapışıkmış ve çalışanlar da duvara dönük olarak otururlarmış. Her gün Nihat bey onlara birer çalışma konusu verir ve denetlermiş. Bence normal. Çünkü İkinci Dünya Savaşı yılları ve hemen hemen tüm kurumlarımızda “Alman Disiplini“. Ayrıca kaynak kullanımında optimizsayon şart. Peki ya çuval nedir ki ?

Alsancak’taki Toprak Mahsulleri Ofisi’nin silolarındaki buğdaylara ambar bözcekleri zarar vermektedir. Şimdilerde bildiğimiz öyle modern ilaçlar da yok henüz. Rahmetli Nihat bey, bahçe toprağını eletir. İçine biraz DDT ve BHC kor ve “Ambar İlacı” yapar. Bunu da bir çuvala koyarlar. Alsancak’a doğru yola çıkarlar. Enstitünün bir kamyoneti vardır. Öne, şoförün yanına Nihat bey biner. Kamyonetin kasasında da deneme (uygulama) yapacak olan ziraatçı(lar) vardır. Peki onlar kimlerdir ? Elli yıl önce ben bu öyküyü kulaktan duyduğumda bana söylenen ve benim bildiğim “Zeytin Zararlıları Laboratuvarı” mühendisleridir kamyonetin kasasında oturanlar. Ben onları hep rahmetli Metin Kaya, Metin Çakıcı ve Hasan Ercan (Köy Çocuğu) olarak düşündüm yıllardır. Çünkü bu yakıştırma benim hoşuma gitti. Ancak bu üçlünün Enstitü yaşamı Nihat beyin müdürlük dönemine (1931-1950) uymamaktadır. Bu nedenle onlardan sadece rahmetli Reşat Aysu‘nun Enstitü yaşamının bu öyküyle uyumlu olduğunu görüyorum. Ne var ki; Alsancak efendisi, papyonlu, modern sakallı, müzisyen, bestekar, kemani Reşat beyin sırtında bir çuval hayal edemiyorum. Böyle kabul edin lütfen ve Maurice beyin sözüne sığınayım ben yine.

Her neyse, kamyonetle Alsancak siloya varılır. Bir de bakılır ki acele ile çıkılırken, ya da Nihat beyin disiplinli baskısının yarattığı telaşla “Ambar Tozu Çuvalı” Enstitüde unutulmuştur. İşte bundan sonrası ilginçtir. Nihat bey kamyonete biner Enstitüye döner ve çuvalı unutan ziraatçıyı Alsandak’tan Bornova’ya kadar yürütür. Nihat beyin cezası bu kadarla kalmaz. Enstitüye gelen ziraatçının sırtına ilaç çuvalını yükler ve silolara kadar yaya olarak gönderir.

Belki de bu yaşanan olayın etkisidir ki “Deneme Dersi Kitabı“nı yazan rahmetli Meliha Karman hanım da deneme için araziye çıkmadan önce yapılacaklar listesinde en basit görünen “Kontrol Listesi” ne de dikkat çekmiştir. Sadece bu kadar mı ? Bence Atul Gawande hayat kurtaran deneyimlerin öyküleriyle zenginleştirdiği “Checklist Manifesto” isimli kitabını da bu konuya verdiği önem üzerine yazmıştır (https://en.wikipedia.org/wiki/The_Checklist_Manifesto).

Yazımı rahmetli müdürlerim ve yönetimlerinde yaşadığım on altı yılın anılarıyla öykülendirip Necati Kaşkaloğlu, Dr.Kazım Türkoğlu ve Dr.Coşkun Saydam‘ı da yad etmek için sürdürmek istiyordum. Ancak bir blog yazısına sığmayacak uzunlukta olacağı için şimdilik, bugün için, 15 Şubat 2022 tarihinin önemi ile burada rahmetli Nihat beyin belleğimdeki anılarıyla sonlandırıyorum.

Rahmetli olan enstitümün tüm yönetici ve çalışanlarını şükranla anıyorum ve daha nice yıllarda Enstitümün tarıma katkılarını artırarak sürdürmesi dileği ile sağlık ve esenlik içinde enstitü müdürüm Dr.Tevfik Turanlı‘dan gelecek müjdeli haberle en kısa zamanda görüşebilmeyi umuyorum. Borzemliller sayfamıza katkılarınız bekliyorum.

Doç.Dr.Mustafa Copcu

Borzemliler Yön.Kr.Bşk.

www.copcu.com / mustafa@copcu.com / 0530 373 2761