“…Dünya çapında bir anket yapılmış. Sadece bir soru sorulmuş: “Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü belirtiniz.” Sonuç fiyasko olmuş. Çünkü:
-Afrika’daki insanlar “yiyecek” sözcüğünün ne anlama geldiğini bilememişler.
-Batı Avrupa’dakiler “eksiklik” ne demek anlamamışlar.
-Doğu Avrupa’dakiler “kişisel görüş”ün ne olduğunu çözememişler.
-Ortadoğu’dakiler “çözüm”ün ne anlama geldiğini bilememişler.
-Güney Amerikalılar “lütfen” sözcüğüne takılıp kalmışlar.
-Ve Amerikalılar “dünyanın geri kalan kısmı” ne demek olduğunu bir türlü anlamamışlar…; IPM nedir; diye sorulduğunda Dr.Kendrick, önce “Ne değildir ?” sorusuna yanıt veriyordu seksenli yılların sonlarında, ortak bir kavramda buluşabilmek için…”
Öncülleri (Les Barges 1986; Alicante 1993) ve ardıllarıyla (FST Projeleri ve Sultana) IPM Öykülerim
Merhaba
Önce küçük bir açıklama: “+IPM+” görüntüsündeki IPM in önündeki (solundaki) “+” nın anlamı “IPM in Öncülleri“, sonundaki (sağındaki) “+” ise “IPM in Ardılları” demek oluyor. Diğer bir deyişle, hangi adımlar, gelişmeler, bilinçli ya da bilinçsiz (diğer gayretlerin yan ürünü) olarak bizi IPM’e götürdü ve hangi etkiler, olgular bizi beklenti dışı faydalara ulaştırdı sorularına yanıt vermeye çalışıyorum bu yazımda. İşte bu noktada “Dr.Lorenzo” nun “Kelebek Etkisi“ni anımsamak gerek. Google’a “copcu kelebek etkisi” yazarsanız karşınıza, “Damdaki Adam” başlıklı bir yazı çıkar (https://www.copcu.com/2009/01/09/yasam-bufesinde-damdaki-adam/). Şimdi yazıma başlayayım.
Her ay kendime bir set kitap alıyorum. Kitap seçimi yaparken çoklukla zihnimin çemberinden çıkamıyorum. Hep aynı raflarda dolanıyorum. Kimi zaman, güncelin etkisi altında kalıp farklı seçimler yaptığım da oluyor. Ocak 2022 de yedi kitap aldım. Bunlardan üçü rahmetli vergi uzmanı Prof.Dr.Şükrü Kızılot’un fıkralarla mesaj verdiği eğlenceli vergi odaklı kitaplardı. Yedi yıl önce ilk baskısı yapılmış “Ben Uyurken” isimli kitabından aldım, yazımın girişindeki öyküyü. Bu öykünün ana mesajını “IPM (ay pi em) Kavramı” ile buluşturmaya çalışacağım. Bunu yaparken ilintili anılarımı ve deneyimlerimi de yazacağım. Bitki koruma alanında altmış yıllık geçmişi olan IPM’in nerelerde, nasıl ele alındığına değineceğim. Teorik ve bilimsellikten çok pratik bakışa dayanacağım.
Bilindiği gibi, IPM “Integrated Pest Management” orijinal açılımı ile “Bütünleşik Zararlı Yönetimi” demek. Bu yazımda yedi anahtar sözcük yer alacak:
*IPM,
*ALİCANTE HOROZU,
*SFP (FST),
*SA-FVC,
*SULTANA,
*CISAM ve
*SANDOM
Bunlardan ilki (IPM) Enstitü ve Fakülte kökenli biz “Bitki Korumacılar” için bilinen kırk yıllık bir kavram. Sonuncu olan SANDOM ise sevgili Cezmi hocamın (Prof.Dr.Cezmi Öncüer) “Sanayi Domatesi” üretimindeki bitki koruma sorunlarının çözümünde Üniversite-Sektör Bütünleşmesi“ni bir proje disiplini içinde sağlamak için doksanlı yıllarda emek verdiği entegre çalışmalar demetinin adı. Aradaki diğer beş kavram ise benim özel sektördeki (CINOS’ta 24 yıl; 1985 den 2009 a, Ciba > Novartis > Syngenta) IPM bazlı çalışmaların kümelendiği projeler demeti. Açıklayacağım.
IPM (ay pi em)
Otuz yedi yıl önce “bir bahar sabahı (01.05.1985)” Enstitümden (Bornova BZMAE) istifa edip özel sektöre geçmeden önce de duymuştum “IPM” sözcüğünü Enstitüde ilaç ağırlıklı çalışmalar yaparken. Varlığının nedenlerinden biri “ilaç” olmasına rağmen ilaca hep uzak durmaya çalışan enstitümde yetmişli yıllarda IPM demek sanki “ilaçsız savaşım” demekti. Hatta “Biyolojik Mücadele” ile eş anlamlıydı. Faydalıları korumak adına zararlılara belirli düzeyde (!) göz yummak bile tartışmalarda yer alıyordu. Buna bir sınır çizebilmek için “Ekonomik Zarar Eşiği (EZE)” çalışmalarına önem vermeye başlamıştık. Yirminci Zirai Mücadele Araştırma Konseyi kararlarında ilaç denemelerinde “Ürün Kayıpları” saptamalarının yapılması özellikle isteniyordu. Ben bunu yapmaya çalışıyordum. Örneğin Alman Beynelmilel Kalkınma Teşkilatı önderliğinde Bakanlığımız, TÜBİTAK ve Çukurova Ziraat Fakültesi beraberliğinde Ankara’da düzenlenen “Ürün Kayıpları Simpozyumu”nda Buğday Septorya Yaprak Leke Hastalığı için “Hastalık Şiddeti” ile “Ürün Kaybı” arasındaki ilişki için geliştirmeye çalıştığım bir formülü sunuyordum. Primitif bir formüldü ve geliştirmek için bir başlangıç adımını ve bir niyeti yansıtıyordum. Bu konuda yazılacak çok şey varsa da şimdi bir faydası yok. Sadece “Niyet ve Zihniyete” ve “İnanca” dikkat çekmeye çalışıyorum.
IPM konusunda genel olarak kamu ile özel sektör arasında bir “önem ve öncelik farkı” vardı. Kamuya göre “ilaçlı savaşım son çözüm” olmalıydı; haksız sayılmazdı. Özel sektör için, daha doğrusu çiftçi koşullarında ise “ilaçlı savaşım ilk çözüm”dü; haklı olarak. Tam bir paradoks gibi görünse de çözümler “Bütünleşik olarak” ele alınmayınca doğruyu bulmak daha doğrusu doğruda buluşmak zor oluyordu. Bulsak bile seçip uygulamak güç ve irade gerektiriyordu. “İlk Şövalye” filminde “Kral Arthur’un Duası”nı bilir misiniz ? Karısı ve arkadaşı arasında bir seçim yapmak zorundadır Kral Arthur ve aynanın karşısına geçip şu duayı eder:
“Tanrım, bana doğruyu bulmak için “AKIL”; seçmek için “İRADE” ve sürdürmek için “GÜÇ” ver.”
IPM de de durum benzerdi. Doğruyu bulmak için hepimiz yeterli akla sahiptik. Ancak temsil ettiğimiz roller seçmek için gerekli olan iradeyi zayıflatıyor; sürdürmek ise gereken güçten her zaman yoksun oluyordu. Çünkü, her şeyden önce “Kavram Birliği”nde anlaşamıyorduk.
Amerikalı bir araştırıcı olan Dr.J.B.Kendrick (1988; A Viewpoint on Integrated Pest Management, Pl.Dis.72(8):647. Vise President Agricultural and Natural Sources. Emeritus, University of California, USA) bir makalesinde önce “IPM ne demek değildir ?” sorusuna üç temel konu ile yanıt veriyordu:
1.IPM, ilaçsız savaşım demek değildir;
2.IPM, biyolojik mücadele demek değildir;
3.IPM sadece zararlılarla savaşımda uygulanır demek değildir.
Daha sonra “IPM nedir ?” sorusunu yanıt verirken öncelikle şöyle uyarıyordu: “Pratik bakın. Pratik anlamda işin uzmanı olun. Uçmayın. Çiftçi koşullarında düşünün. Uygulanabilir, gerçekçi ve kabul edilebilir önerileriniz olsun…” Onun hayalinde ve önerilerinde IPM’in başarısı için “Profesyonel Doktora Derecesine Sahip Özel Sektör Uzmanları” yatıyordu. Bunu da “Teknik ve Bilimsel Pratiği Olan Profesyonel” olarak tanımlıyordu. İşte bu tanıma uyan Dr.Kupferschmid’i gördüm ben Alicante’de Mart 1993 de…Peki ne demektir bu IPM; özellikle “çiftçi koşullarında uygulanabilir; makul ve mantıklı bir ortak paydada” ?
De-Mystified IPM
Doksanlı yıllarda İsviçre’de Dr.W.Vorley isimli, CG’li bir araştırıcı daha sonra “FST”lere giden yoldaki ilk adımı atarken “de-mystified IPM” diye bir kavram yaratmıştı (Dr.W.Vorley, Ciba-Geigy’deki 20 yılı kapsayan “FST Öyküsü”nü 2000 yılında Rio’daki toplantıda sunmuştur: Paper presented in workshop ‘Farming Practices, Agribusiness, and Environmental Discourse’ at the X.World Congress of Rural Sociology, 30 July – 5 August 2000, Rio de Janeiro, Brazil).
Dr.Vorley bu sunumuna ait yayımda dikkatimi çeken birkaç cümleyi olduğu gibi paylaşmak istiyorum:
“…This is a personal story that dates back over two decades. As with all personal stories, there is a risk of rewriting history to make oneself appear nobler and wiser than the facts justify. There is also the risk of casting a ‘visionary’ company as a greenwashing Goliath, that defends the status quo by “injecting itself with tiny doses of the reality of these issues” (Edwards, 1995, p 188)… . I draw attention to how a corporation in a business sector undergoing rapid consolidation and change can find itself with serious contradictions between long-term aspirations for stakeholder value and short-term reality of shareholder value, and how those contradictions can untangle a vision for sustainable development…”
Bu satırlarda Dr.Vorley’in sitemleri yanında, FST ler için inancın gücünü, öykünün önemini, uzun ve kısa vadeli beklentiler açısından çatışmaları giderip bütünleşme gayretlerinin zorluğunu, şirket hissedarlarının beklentileri ile pazardaki paydaşların çıkarlarını buluşturabilmeyi, daha doğrusu çıkar çatışmalarını yönetebilmeyi özetle “SFP (Small Farmers’ Projects)” çerçevesinde “FST (Farmer Support Team)” yapılanmasının detaylarına uzanan yolları görebilirsiniz. İşte Dr.Kendrick’in sözünü ettiği “Profesyonel IPM Uzmanı” tanımının uygulanabilirlik örneği olmuştur FST Projeleri ki ülkemdeki gelişmeleri daha sonra açıklayacağım.
Anlamı “Gizemi Çözülmüş” demek olsa da pratik anlamı bizce Dr.Kendrick’in tanımladığı “Ayakları Yere Basan” demekti. Sanırım bu yaklaşım içinde bile teori fazla ağırlıklı oldu ki Dr.Vorley’in kurumdaki iş yaşamı FST kavramını ortaya attıktan sonra uzun sürmedi. Yerine daha pratik bakış açısına sahip olan Bay X.Ledru geldi; tam da benim “Kırmızı Tulum”la Marko Polo’da sahne aldığım zamanda (Eylül, 1992). Yıllık toplantıda “IPM” sözcüğü konuşma konusu olunca baş otorite (CEO/AÜ) bana “IPM nedir ?” diye sorduğunda yanıtım “Öyle bir cümle ile açıklanamaz. Bana 15 dakika sunum şansı verin size anlatayım” olmuştu. Otorite bu yaklaşımımı sevmedi. Çünkü gündemde benim sahne alma şansım yoktu. Bir süre sonra gündeme tekrar “IPM” geldi. Otorite tekrar benden bir cümle ile yanıtlamamı istedi. Ben yaklaşımımda ısrarcı oldum. Sonunda bana o şans verildi. Ben hem “IPM” i hem de “IPM’den FST’e Geçiş”i anlattım. Kariyerim değişti. Altı ay sonra Alicante (İspanya)’de ülkem adına “IPM” sunumu yapıyordum.
Alicante Horozu
“Denizli Horozu” gibi gerçek bir horoz değil. Benim seçtiğim bir görsel, bir metafor. Bağışlanma dileği ile üç Enstitü müdürümle de ilişkili düşünme cüreti göstererek bir özlü sözü paylaşmak istiyorum: “Kekeme değilseniz, söylemek kolay, yapmak zordur.” Ne demek istediğimi benim kuşağımın Enstitülü meslektaşlarım Necati, Mahmut ve Kazım Beyleri rahmetle anarak anlayacaklardır. Her neyse ! Konuyu sulandırmayayım. Kamu “IPM” e dikkatini artırınca, özel sektör de geri kalmadı. Kimileri “IPM”den de öte “ICM: Integrated Crop Management / Bütünleşik Ürün Yönetimi” ne vardırdı işi. Böylece tarımsal savaşımı da kapsayan “Agronomist / Tarımcı” yaklaşımı ile sorumluluklarını artırdı. Hatta bir adım daha ilerleyip yine “IPM” dedi; ancak bu “IPM” sizin bildiğiniz “IPM” değildi. Bu kez ortadaki “P”, “Pest” değil; “Production / Üretim” oldu ve bu yeni “IPM” in açılımı da “Bütünleşik Üretim Yönetimi” oldu. Bu üçüncü adım tarım ilacı firmalarına gerçekten etkili “Partner”ler edinme olanağı verdi. Bu da “SA-FVC : Sustainable Agricultura-Food Value Chain / Sürdürülebilir Tarım-Gıda Değer Zinciri” ilişkilerini geliştirdi. Kağıt üzerinde, uzun vadeli stratejik ajandalarda bu tür yaklaşımlar önem kazansa da özellikle “Pazarlama-Teknik-Satış” üçlüsü etkileşimlerinde “İdeal”e ulaşma gayretleri yeterince başarılı olabildi mi ? Tartışılır. İşte tam bu noktada Churcill’in bir sözünü anımsarım:
“After all has been said and done, much more said than done”. Ne demiş Churcill “Her şey söylenip yapıldıktan sonra görülecektir ki; yapılanlardan daha çok şey söylenmiştir”. Doğrudur; kekeme değilseniz söylemek kolay, yapmak zordur.
Sadece “IPM” konusunda değil, şirketlerde her zaman “Teknik vs Satış” bu konularda az ya da çok çatışma yaşamışlardır. Her zaman da yaşayacaklardır. Pazarın dinamiklerinde satış, rekabetin baskısı altında zorlanırken bir de Tekniğin başı çektiği IPM gibi kısıtlayıcı etkenlere karşı reaksiyon göstermesi işin fıtratında vardır. Kaçınılmazdır. Asgari müştereklerde buluşmak gerekir. İşte bu nedenle “IPM” esaslı “Satış Destek Çalışmaları” yapılmalıdır…! Bunun nasıl olacağını Dr.Vorley “de-mystified IPM / Gizemi Çözülmüş IPM” derken, Alicante toplantısında konu uzmanı Dr.Kupferschmid : “IPM’in 7 Basamağı” ile somutlaştırmıştır. Bu basamaklar aklımda kaldığı kadarıyla:
1.Zararlıyı tanı (> Doğru teşhiş);
2.Zararlıyı gözle, ölç (> Artış trendinde mi ?);
3.Ekonomik Zarar Eşiğini belirle (> Cost/Benefit, Türkçe’siyle “Masraf/Yarar Dengesi” hesapları; ilaçlamaya değer mi ?);
4.Faydalıları bil (> Nasıl koruyabilirsin ? Zamanlama ya da uygun aplikasyon tekniğini seç);
5.Doğru ilacı seç (> Etki ve etki mekanızması, yan etki, spektrum, son ilaçlama ile hasat arasındaki süre vb. kriterler);
6.İlacı doğru kullan (> Aplikasyon teknikleri, doz, zaman, konsantrasyon,alet, vb) ve
7.Dayanıklılık oluşumunu engelle (> Program, karışım, rotasyon, vb).
İşte Alicante’de Mart 1993 de “Avrupa Ülkeleri IPM Toplantısı”nda yaptığım “IPM” sunumumun son slaytında “Satışla Bütünleşme” amaçla bir karikatür gösterdim. O yıl CG’de sekizinci yılımdı ve hala “Teknik Danışman” dım. Bu rolde “bekara karı boşamak kolay” mantığı ile “IPM” den söz etmem zor değildi. Son slaytımda, görüntüde oturan bir tavuk, koşan bir piliç ve pilicin peşinde koşan bir horoz vardı. Ben bu horoza “Alicante Horozu” dedim. Amacım “Ey satışçılar, siz hiç endişe etmeyin, biz teknikler yeni işlerin (IPM gibi) peşine düşerken eski müşterilerimizi de tatmin ederiz” mesajını vermekti. Bu görüntü ve mesaj, yirmi ülkeden gelmiş farklı kültürlerdeki kişiler ve merkezi temsil eden üst düzey bir otorite… Son slaytımdaki “Alicante Horozu” görüntüsü ile sunumum bitti ve bir on onbeş saniye sessizlik oldu. Arkasından nezaketen değil gerçekten alkışlanan tek ülke temsilcisi oldum. Otorite yanıma geldi ve iki şey söyledi: “Hepsini sen mi hazırladın ?” ve “Sen artist misin ?“. Ve kariyerim değişti. Teknik Danışmanlıktan, önce “satış ve satış yönetiminin bölgesel sorumluluğu”, daha sonra “pazar geliştirme müdürlüğü”, ardından “ürün grup müdürlüğü” ve “pazarlama müdürlüğü” ile uzatmaları oynadığım “yetkinlik geliştirme müdürlüğü”…Böylece CINOS’ta 24 yılım dolu dolu geçti. Tek cümleyle, “hem sevdiğim işi yaptım hem de bana para verdiler.” Daha ne ister insan ! Bloğumdaki 29.01.2016 ve 01.02.2016 tarihli iki yazımda (“copcu alicante horozu” olarak Google’da ararsanız bulursunuz) yazımda görebilirsiniz. Alicante toplantısının öncülü ile birlikte daha fazla bilgi almak isterseniz Google’da “copcu ıpm” yazarsanız 08.02.2011 tarihli “Jargonun Etkisi” ve 17.02.2013 tarihli “Keyif ve Gurur” başlıklı iki yazıma ulaşırsınız.
Alicante’deki son slaytımda yazan cümle aynen şöyleydi: “We run after new business. But leave old customers always.” Ve demek istiyordum ki “(Ey satışçı !) Biz yeni işlerin (IPM) peşine düşeriz. Ama eski müşterilerimizi (bayiler) her zaman tatmin ederiz.” Dediğim gibi kekeme değilseniz söylemek kolaydır. Yapmaya gelince “RAW”laşmak gerekir. İngilizce “Cevher” demek olan RAW hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz yine Google’da “copcu raw” yazarsanız bloğumdaki 19.01.2016 tarihli yazıma ulaşırsınız.
O yazımda ayrıca Sözcü’nün köşe yazarı olan Dr.Ayşe Sucu’nun Kant’tan aldığı bir Latince sözü de sevebilirsiniz (sapare aude: bilmeye cesaret et; ya da kendi aklını kullanma cesareti göster). Bu son slayt beni bir sonraki yıl (Mart 1994) Budapeşte’de tekrarlanan “Avrupa Ülkeleri IPM Toplantısı”na katılmamı sağladı. Ki 1994 yılı ülkemde bir kriz yılıdır ve benim de satış yönetimi sorumluluğumdaki ilk yılımdır. Bu zorluklar kariyer yolculuğumu hızlandırmıştır. Şu sözü de bu vesileyle paylaşmış olayım: “Çıktığınız yolda zorluklar, engeller yoksa o yol sizi hiç bir yere çıkarmaz”
SFP-FST (Small Farmers’ Project > Farmer Support Team)
Alicante’de IPM sunumu yaparken işim kolaydı. Çünkü sorumluluklarım teknik alandaydı. Ertesi yıl 1994 yılı Mart ayında Budapeşte’de IPM toplantısında görüşlerimi sunarken durumum iki açıdan daha kritikti. Çünkü hem satış sorumluluğu üstlenmiştim hem de ülkemde kriz vardı. Kriz yılında satış çok daha önemliydi. Çünkü şirketin tek kârlılık merkezi olan satış, ayakta kalmak, hayatta kalmak adına tüm bölümlerin önüne geçerek tek söz sahibi oluyordu. IPM gibi satışı kısıtlayıcı konulardan uzak durmak gerekiyordu. Yine de İsviçre ısrarlıydı. Bizi “Çiftçi Destek Projeleri” kapsamında desteklemek istiyorlardı. Ürün seçmemiz gerekiyordu. Ürünlerimizi tek tek değerlendirdik. Pamuk odaklı, pamukta zirai mücadele açısından hem protföyü zengin hem de deneyim ve uzmanlığı yüksek bir firma ve çalışanlarıydık. Ne var ki pamuk yerleşik tarımsal savaşım uygulamalarında IPM’e o gün için uygun bir ürün değildi. Sonunda üzümde (bağ) karar kıldık. Yabancı bir şirket (Barem/Ask) pazarı, ürünü, üreticileri vb özellikleri araştırdı. Ürünün uygunluğunu raporladı. İsviçre CG den iki konu uzmanı (X.Ledru ve Dr.T.Hoppe) gelip yerinde inceleme yaptılar. Bay Ledru’nun “Problem Tree” yaklaşımı ile yedi temel konudaki sorunlar/sıkıntılar/aksaklıklar iç denetim ile de kanıtlandı. Sarıgöl-Alaşehir bağlarına odaklanıp ilk FST Projemizi yapılandırdık. Adını “Sultana” koyduk. Allah selamet versin, Türk gibi görünen, Belçikalı Bay Krotosyner’in destekleriyle yandaşlarla (!) yola çıktık. Alaşehir’de bir ofis açtık. İlk proje liderimiz sevgili Mehmet Çimen oldu. Adanalı Mehmet daha önce yanımızda staj yapmıştı. Onun için Ege Bölgesi, Bağ ve Bağcılar, tek sözcükle “tarımsal kültürümüz” yabancıydı. İşi çok zordu. Onu denize atıvermiştik, yüzme bilip bilmediğini bilmeden. Ondan hem bölgenin kriz yılındaki kritik iç iletişim duyarlılığı altında beklentilerimizi karşılamasını, hem bağa ve bağcıya yetmesini, hem FST’lerin üç temel ayağına uymasını ve hem de bize olduğu kadar projemizin sponsoru İsviçre-Basel’a rapor vermesini istemiştik. Hele bir de daha ilk yılında ülkemizin ilk FST Projesi olan Sultana’nın ilk yıl sonuçlarını tee Kolombiya’ya gidip sunduğunu düşünürseniz ne türlü zorluklarla baş ettiğini az da olsa anlayabilirsiniz. Bir yıl sonra üst yönetime sevgili TA gelince FST projelerimiz Antalya sera sebzelerinden Malatya’nın kayısılarına, Bursa’nın sanayi domatesleriyle, buğday alanlarına yayıldı. Böylece FST projelerini oluşturmuş olan yaklaşık beş ülke arasında sekiz FST projesi ve 7 proje lideri ile birinci sıraya yükselmiştik. Daha sonra…Bu hikaye bitmez.
FST Kümesinde Türkiye’nin Sıkıntıları
Tek cümleyle; ilk adımlarında “ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamadık…” IPM Projelerinin üç temel ayağı vardı. Bunlar, IPM, Safety (Emniyet) ve Aplikasyon Teknikleri. Özellikle küçük çiftçilerin sahipsiz kaldığı; satıcıların satış baskılı yönlendirmeleriyle bu üç konuda sorun yaşadıkları dikkate alınarak projeler yapılandırılıyordu. Kimi ülkelerde bunlardan biri öne çıkıyordu. Örneğin Kolombiya’da “Emniyet / Güvenlik” öne çıkarken, Endonezya’da “Aplikasyon teknikleri”, İspanya’da ise IPM (CİSAM Projesi) gibi. Biz, kendimize, Alaşehir-Sarıgöl bağ pazarına baktığımızda üç kriterde de ne tam gelişmiş ne de geri kalmıştık. İlk adımda biz içerden seçtiğimiz partnerle (Ultar / Orhan İ. bey), bize destek olan Basel da, İsviçre’den rahmetli Hans Pfalzer’ı göndererek “Aplikasyon tekniklerine” odaklandık. Rahmetli Hans İsviçre’ye dönerken “Bağcılar ilaçlama teknikleri konusunda çok iyiler; hatta onları İsviçre’ye götürüp örnek olarak gösterelim” derken biz araştırma ve geliştirme çalışmalarımız sırasında Hacı Ömer’e kötü örnek olarak unutulmaz bir öykü yaşadık. Kullanılan modern alet ekipman yanında sadece “spray volume” dediğimiz birim alanı ilaçlarken kullandığımız su miktarını azaltarak daha etkili, daha ekonomik ilaçlama yapılabilir yargısı ile yola devam ettik. Emniyet konusunda da köylerde yaptığımız gece eğitimlerine doktor (hekim) göndererek en basit korunma tedbirlerini yerleştirmeye çalıştık. IPM’e gelince…
CISAM vs SANDOM
İspanya’nın CISAM Projesinde IPM kurallarını uygulamak daha kolaydı. Adına EVE (Export Vegetables to Europa) denilen bir başka CG projesinde (kuzey Afrika’dan Fransa’ya) olduğu gibi kontratlı (sözleşmeli) üretim ile her sezonda belirlenen miktarda (kış sezonunda her ay iki yüz bin ton) ve fiyatta (örneğin 1,5 €/kg domates) alım taahhüdü olunca çiftçi IPM’in (Sonrasında EUROGAP gelişti) gereklerine uyuyordu. Bizde de görünüşte “SA (Sustainable Agriculture / Sürdürülebilir Tarım) ve FVC (Food Value Chain / Gıda Değer Zinciri)” anlayışı ve etkileri başlamış ise de “Sürdürülebilirlik” kavramının iki bileşeni (süreklilik ve düzenlilik) iki cephede de yerleşik olarak sürmüyordu. Bunun en somut örneği sanayi domatesinde görüyoruz yıllardır. Sanayi sözleşme yapar; destek verir (fide ve gübre avansı öder) ve hasat zamanı ürün bol olursa almamak için zorluk çıkarır; az olursa çiftçi sözleşme dışı daha yüksek fiyatla korsan satış yapar. Bunlar bir yana sevgili Cezmi hocam “Sanayi-Üniversite İşbirliği” için oluşturduğu SANDOM Projesi gerçek bir örnek olmuştur başarısıyla ülkemin genel kabul yargılarında. CISAM’ın da “İspanya-Avrupa Birliği” ilişkisi içinde apayrı avantajları vardı ve bunu IPM’le bütünleştirip “FST”ler için bir simge haline getirmiştir.
Peki, bizde “IPM’in Ardılları” neler oldu pratik açıdan bakıldığında ? Bunu FST lerden biri ve ilki olan Sultana Projesi’nden örnekler vererek özetlemeye çalışacağım:
- Bağcılar, bağda Mildiyö (Pronos; P.viticola) dan çok korktukları için “Erken Uyarı Sistemi” olmasına rağmen gereğinden fazla ilaçlama yapıyorlardı. Biz, bir broşürümüzde “Erken uyarı verilmedikçe periyodik ilaçlama yapmayınız” diye yazıyorduk ve bu önerimizi satıştan sorumlu iç müşteriye kabul ettirmek için çatışmayı yaşıyorduk.
- Aynı şekilde Salkım Güvesi için de bağcının kendi bağında zararlılının biyolojisini takip edebilecek şekilde gerekli malzeme verip bilgi ve becerisini geliştirmesinde beraber olarak bağının mühendisi olmasına yardımcı oluyorduk.
- Bağda, yerinde yapılan bağcı eğitimlerinle “Biyolojik İlaçların (Bacillus thuringiensis)” çiftçi koşullarında etkili olarak kullanılmasını ve kabulü sağladık.
- İlkokullarda resim dersine girerek çocukların ailelerinde gördükleri tarımsal savaşım algılarını “korunma önlemleri” ile şekillendirmeye çalıştık. Bunlara ait resimleri arşivimden bulup daha sonra yazıma ekleyeceğim.
- En basit sağlık koruma önlemi olarak köye, gece eğitimlerine doktor (hekim) götürüp en basitinden ilaçlamadan sonra elini yüzünü yıkama ve duş almayı pekiştirmeye çalıştık.
- Külleme (U.necator) mücadelesinde “çok ilaç kullanmak” değil “programlı olmak” ve “değişimli ilaç kullanmak” ana fikirleriyle “4E” kavramını yerleştirmeye çalıştık. Bunu yaparken ilk yıllarımızda portföyümüzde “Kükürt” olmamasına rağmen “bağınızdan kükürdü eksik etmeyin” uyarımızı ağırlıklı olarak yaptık; daha sonra global birleşme ile portföyümüzde kükürt de olunca dürüst davranmanın ödülünü aldık.
- İlaçlama aletleri ve tekniklerinde “Suya Duyarlı Kağıtlar (Water Sensitive Papers)” kullanarak iyileştirmeler sağladık.
- Çek Cumhuriyeti’nden BioCont Lab. sahibi Doç.Dr.M.Hlucy‘in yaptığı faunastik çalışmalarla ve danışmanlığı ile organik fosforlu ilaçlara dayanıklı T.pyri ile biyolojik mücadeleyi geliştirme girişimlerimiz oldu. Global birleşme ile yapı ve anlayış değişince bu uzun soluklu çabamız sonuca ulaşmadı.
- Sonuçta “kâr etmek, rekabet gücünü korumak” amacıyla kısa vadeli satış ve uzun vadeli pazarlama hedefleri arasında denge kurmak zorunda olan bir özel sektör birimiydik. İçinde IPM’i barındıran FST’lerin faydasını şirketim kendi iç değerlerinde de gördü. Bunun somut sonuçlarını 2005 yılında Brezilya (Rio)daki yıllık toplantıda “CoCI (Co-Create Innovation / Birlike Yenilikçi Olalım)” ana mesajımla anlattım. Bu sunumuma ait video kaydımı da uygun filtrelerle bir gün paylaşmaya çalışırım.
Uzayan sözün kısa özü; yazıma biraz uzunca bir video ekledim ve diyorum ki, siz yeter ki isteyin. Size hiçbir dilek verilmemiştir ki, gerçekleştirmek için gerekli olan güç de beraberinde verilmemiş olsun. Güç sizde. Bu dünya GAT Dünyası; ver ki alasın… acta non verba / laf değil eylem.
Lütfen sorularınız olursa çekinmeden sorun. Katkılarınız ise beni sevindirir. Umarım bu yazımdan “öykülerin gücü” adına bir iz kalır belleğinizde. Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Doç.Dr.Mustafa Copcu “Öykünün Gücü”
www.copcu.com; mustafa@copcu.com