Kategoriler
Uncategorized

Köşk ve Lider

“…Sohbet sırasında bir ara Atatürk Mazhar Osman’a sorar (MC: Grubumuzdaki gençler, Mazhar Osman’ı bilmeyen var mı ?) “Osman bey, bu delilik nasıl bir şey ?“. “Gazi Paşam, herkeste bir parça vardır” deyince Atatürk, “Ne demek istiyorsun ? Bende de mi var ?” Hoş sohbet ve sözünü esirgemeyen biri olan Mazhar Osman “Ohoooo ! Sizde bin beteri var. İçerde ve dışarda dört iklim, yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi ?” Atatürk bu söze dakikalarca gülmüştür… (1)

Köşk ve Lider: 01.Sohbet Mekanı (Tristramp Köşkü)

Merhaba

Yazımın girişine neden internette dolaşmakta olan bir anekdotu aldım; açıklayacağım.

Dün Enstitümde çok güzel ve doyumlu bir gün geçirdim. Yaş seksenin arifesinde olunca ve yaşam ileri doğru akarken ihmal ettiklerimizin ne denli özlemi içinde olduğumu anladım. Üstelik son dört yılda pandeminin önce zorladığı, daha sonra da kalıcı kıldığı yeni yaşam biçiminin (!) tembelliği ve yarattığı atalete sığındım kimi sitemleri yanıtlamaya çalışırken. “Kırk yıldır gelmediğim Enstitüme geldim” derken sevgili Mine bana da parmak sallıyordu ve “Neden messenger’dan yazdığım mesaja yanıt vermedin ?” derken bile muzipçe gülümsüyordu. Gülümsemesini özlemişim. Küçük oğlumla yaşıt olan kızı Pelin’le gelen Pervin’e olan özlemimizi Urla’ya kadar uzanan dönüş yolculuğunun ekstra zamanındaki beraberlikte gidermeye çalıştık (ben ve eşim). Köşk’ün sohbete ayrılmış odasının hemen karşısındaki odada bir zamanlar müdür yardımcısı olarak görev yapan Metin (Kaya) abiyi rahmetle anarken eşi Nebile hanımı görmenin hazzını yaşadım. Bize göre bir sonraki kuşaktan olan genç Tezcan ailesini görmekten de çok mutlu oldum. Ve salonu dolduran daha nice, katılımcı dün “Tristramp Köşkü“ndeki sohbete yüzlerindeki gülümseme ve gözlerindeki ışıkla renk kattılar. Allah razı olsun. Zaman zaman sözcüklere yansıyan genç emeklilerin ve çalışmakta olan enstitülülerin katkılarıyla gerçekten de doyumlu bir gün yaşadım kendi adıma. Teşekkür ediyorum.

Torundan Dedeye “Tristramp Köşkü”nde Mehlika Mete ile Bir Söyleşi (2)

Uzunca bir süredir beklentilerimizde yer alan bu etkinliğin mimarı sevgili Dr.Pervin Önder‘dir. Gerçekleşmesini sağlayan da Enstitü Müdürümüz ve Müdür Yardımcımız Dr.Tevfik Turanlı ve Ekrem Kaya‘dır. Derneğim ve üyelerimiz adına kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum. Sohbet sonrası ikramlarımızı yapılandıran ve zarif çiçeğimizle Mehlika Mete hanımefendiye teşekkürlerimizi ve memnuniyetimizi sunan dernek yönetim kurulu üyemiz Dr.Seher Tanyolaç ve arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Torundan Dedeye “Anıların Gücü” (3)

Enstitümüz kurucu müdürü rahmetli Nihat İyriboz‘un torunu olan Mehlika Mete hanımla iletişimim (kişisel ve dernek olarak) “Cumhuriyetin Ziraatçıları” kitabıyla oluştu ve gelişti. Kitabı aldım. Soluksuz okudum. Kimi sözcükleri anılarımla buluşturmaya çalıştım. Nasıl olduysa Nihat Beyin “Zirai Mücadele Enstitüsü” ile Tonguç Baba‘nın “Köy Enstitüsü” zihnimde aynı çatının altında buluştu ve çatıdaki çeyizlerimde aynı rafta yerini aldı

Öğretirken üretmek, üretirken eğitmek (acta non verba / laf değil eylem)

Her nedense kitabın bir yerinde, bir yanlış algıyı düzeltme gayreti hissettim. Düzeltilmeye çalışılan algı ve hatta daha ötesi dilimize düşen sıfat bizde de, bende de vardı ve hâlâ var. Bunu içime sindiremediğim için sohbetin uygun bir yerinde, akışı bozmadan dile getirmek istedim. Yazıma ekleyeceğim videoda bunu göreceksiniz. Ve videoda göremeyeceğiniz pek çok güzellik var ve neden göremeyeceksiniz ?

Çok zarif bir hanım Mehlika hanım; ve bir o kadar da duyarlı… Hem yazılı iletişimde sözcüklere karşı, hem de özellikle sosyal medya konusunda. İzin alarak çektiğim videonun sosyal medyada yer almamasını ısrarla istedi. Her ne kadar derneğimizin bu blog sayfası biz “Borzemliler“in ilgi alanı içinde kalıyor olsa ve izole sayılsa da ben yine de ekleyeceğim görselde Mehlika hanımın sohbette paylaştıklarına yer vermeyeceğim.

Sohbetin “Tristramp Köşkü“ndeki iç mekanı özellikle seçilmiş genişçe ve birbirine ara kapıyla açılan iki odaydı. Burasını da enstitü yıllarımda (1970/85) çok iyi hatırlıyorum. Rahmetli laboratuvar şefim, daha sonra enstitü müdürüm Dr.Coşkun Saydam‘ın kariyer yolculuğunda müdür yardımcısı olarak görev yaptığı odaydı. Ve bu oda Mehlika hanımın dünkü sohbetinde soğuk bir kış gecesini yerdeki döşekte rahmetli dayısı meslektaşımız Demir İyriboz‘un babası (Nihat bey) ve annesi (Ayşe hanım) arasında uyuduğu, kitapların kasa tahtalarını şöminede yakarak ısındıkları odaydı yıllar önce. Ve daha nice anılar dile döküldü Mehlika hanımın tatlı anlatımıyla ki hepsi ve daha fazlası için “Cumhuriyetin Ziraatçıları” kitabında mükemmel bir anlatımla tarihte yerini almış. Ne mutlu yazana ve anılarını paylaşana…

Sözün özü; bu vesileyle aklımda yer eden asıl demek istediğimi burada sözcüklere dökmüyorum ve yazıma eklediğim videoya bırakıyorum. Sadece yazıyla video arasında bir bağ kurabilmeyi kolaylaştırmak için şu sözü de yazayım: “Deliliklerinden yoksun bırakılmış insanlar, kanatları koparılmış arılara benzerler; uçamadıkları için bal yapamazlar” ve oğlum Kerem’in “Fark Yaratan Şirketler Paneli” kapanış konuşmasındaki son sözleriyle (ki videoya o kareleri de ekleyeceğim) yazımı bitirmek istiyorum:

“…Büyüyüp gelişiyoruz ama bunlar bize uykusuz gecelere mal oluyor…” ve rahmetli Nihat Beyin Tristramp Köşkü’nde ve daha sonrasında nice uykusuz geceleri olmuştur ki yarattığı değerler, bugün sahip olduğumuz güzelliklere dönüşüp ürettikleri katma değerlerle sürmektedir. Kim ne derse desin; tüm bunların “Başlama Vuruşunu” doksan yıl önce yapan ve bakan olduğu dönemde de ısrarla ve inatla, sabırla ve sebatla, tek sözcükle “Tutkuyla” sürdüren rahmetli Nihat bey, benim gözümde, benim zihnimde her zaman bir “Aktivit” olarak yer aldı. Peki, ne demek “Aktivist” ya da kime denir “Aktivist” (3) ?

Sağlık ve esenlik dileklerimle bir kez daha teşekkürler Mehlika Hanım, Pervin hanım, Seher Hanım ve Tevfik bey… Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Doç.Dr.Mustafa Copcu

Borzemliler Dernek Başkanı

22.11.2023


(1) Deliliğe Övgü (Erasmus, 1509): …Gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır. Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Kitapta delilik (stultitia), kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. ….Bu niteliğiyle “Deliliğe Övgü” çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. Yapıtın yazılışını izleyen sonraki yüzyıllarda -haklı olarak- düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri diye yorumlanması, belki de bugüne değin koruduğu kalıcılığın baş nedenidir.

(2) Video kayıtlarımda söyleşinin tamamı bir saate yakın… Ben yazıma eklediğim bu kolajda katılımcılarla, anekdotlara yer verdim. Çünkü Mehlika hanımın sosyal medyadaki paylaşımlara sıcak bakmadığını görüyorum. Bu kayıtta, Enstitü yöneticilerinin söyleşinin açılış ve kapanış konuşmalarıyla Dr.Pervin Önder‘in, Emekli Biyolojik Mücadele Laboratuvar Şefi Uzman Mine Soydanbay (Tunçyürek)‘in ve Prof.Dr.Serdar Tezcan‘ın katkılarını göreceksiniz.

(3) Torundan Dedeye Övgü: Dün Çeşme’de Halk Ekmek Büfesinden Karakılçıklı ekmek almak için beklerken vitrinde bir kitap dikkatimi çekti:

“Zaman su gibi akıp geçiyor, yıllar yılları kovalıyor sanıyoruz ama çoğu hiç geçmiyor ve içindeki anılarla yerinde öylece duruyor…” > GEÇMİŞ İYİLEŞİRSE, GELECEK DE İYİLEŞİR… (BD)

ve bu kitapla Mehlika Hanımın anlattıklarıyla zihnimin kıvrımlarında buluştu.

(4) Aktivist: Google’a “copcu aktivist” yazarsanız 12 yıl önceki şu yazım önünüze çıkar: https://www.copcu.com/2011/09/10/yasam-bufesinde-sstc-ve-aktivist/ Bu yazıdan bir paragrafı aktarayım; meraklısı devamını okur: “…Marmaris’te akşamın karanlığı çökmek üzereydi. Masamda duran da Gary Hammel‘in on yıl sonra Türkiye’ye tekrar gelişindeki “strateji bir devrimdir” isimli kitapçıktı. Stratejiyi bir devrim olarak tanımlayan Bay Hammel, bunu yapacak kişiyi de aktivist olarak ele alıyordu. Ben de MDM rolü için Merkeze gönderdiğim değerlendirme raporunda aktivist olacağıma ve bunun getireceği çatışmalara dikkat çekiyordum. Merkez beni bu yola sokarken hem yağlı yemek istiyor hem de papazdan korkuyordu. Hem statükoya meydan okumak girişimini benimle test ediyor hem de konfor alanından çıkmaya direnecek satışçılarda olması kuvvetle olası satış kayıplarını yaşamak istemiyordu. İkinci global birleşmeye kadar (2001) bu görevde mesleğimin en hararetli ve mutlu günlerini yaşadım. Sınırlarım Ege’yi aştı ve Malatya-Isparta-Bursa-Nevşehir dörtgeninde koşturur oldum. Kimi zaman deli danalar gibi oluşum sadece kendi tercihimdi…”