Kategoriler
Uncategorized

6968 > …

“Yapı (6968) > Sistem (10195 ve 657) > İnsan (1402)…; İnsanlar ve şirketler birbirine benzer; hemen hepsi “NE” yaptıklarını bilir (sanmıyorum), pek çoğu “NASIL” yaptığını bilir (pek çoğu mu? emin değilim) ve pek azı NEDEN” yaptığını bilir (bence de pek azı)…”

Tarladan laboratuvara uzanan veriden bilgi ile sahraya inen Bilgelik; Bilgelik Piramidi ve 6968 in çerçevelendirdiği “Yapı > Sistem > İnsan”

Merhaba

Yazıma dostum Prof.Dr.Nafiz Delen‘in WhatsApp Grubumuzda önceki yazım için paylaştığım tanıtıcı görseline verdiği aşağıdaki geribildirimle başlıyorum:

Sevgili Mustafa, unuttuğumuz eski günleri hatırlattın, çok teşekkürler. O toplantıda Türkiye Fitopatoloji Derneği adına, rahmetli Kazım Beye kutlama plaketi takdim etmiştik. Güzel bir hatıra. Sevgilerimizle,

ve umut ediyorum ki katılımcı geribildirimler sürecektir. Özellikle çalışmakta olan, aktif, bitki korumacı meslektaşlarımıza bir mesaj verecek, yapacakları girişimler için yardımcı olacak, yaşanmış “üniversite/sektör işbirliği” çalışmalarının öyküleri gelecektir emekli hocalarımdan: Umutluyum ve bekliyorum.

Beyaz Kitaplı 6968

Biz, bitki korumacı ziraatçıları gerçekten de kıskanırdı, diğer kamu kuruluşlarında çalışan ziraatçılar. Çünkü bizim özel bir yasamız vardı. Çünkü bölgesel araştırma kuruluşlarımızı, enstitülerimizi kuşatan “Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Başkanlıkları” vardı. Yetmişli ve seksenli yılları başkanları olarak “K**çık Mustafa“, “Şimşekcan Abdullah“, Enstitü çalışanlarımızdan rahmetli Ayla hanımın eşi “Fehmi Teoman” ve karantina müdürü olarak da “Süslü Sebahattin” ilk aklıma gelenler.

Yasanın yapılandırdığı, illerdeki “Bitki Koruma ve Karantina Müdürlükleri” ve hatta kimi köylerdeki “Zirai Mücadele Grup Şeflikleri” ile her yıl tarladan laboratuvara aktarılan “veriler (data)” işlenerek , laboratuvardan tarlaya “bilgi (knowledge)” olarak aktarılır ve deneyimlerle “Bilgelik (wisdom) Piramidi“ne ulaşırdık. Veri‘den Bilgelik‘e uzanan sürece ait deneyimlerimle (CINOS Projeler Demetindeki kronolojik gelişmeler) bay Harari‘nin 2018 de Davos Zirvesi‘nde yaptığı konuşmadan kimi pasajları içeren slaytlarımı videoya çevirerek yazıma ekledim.

Çünkü bizi biz yapan, yapılarımızdaki “kararlılığı (D!:Determination)”; sistemlerimizdeki “disiplini (D2:Discipline)” ve çalışanlarımızdaki “adanmışlığı (D3:Dedication)” diğerlerinde göremezdiniz. Bu “3D” benim “Başarı Formülümün” temel taşıdır. Daha önce blogumda açıkladığım gibi (https://www.copcu.com/2010/04/25/yasam-bufesinde-3dx2p4h10s/)

“3D /Three Dimensions of Success: Başarının Üç Boyutu”

D1 (Determination/Kararlılık) : Kurum ya da birey kararlı olacak. Kararlılığını varmak istediği hedefi SMART‘ik kılarak gösterecek. Bu hedefi yazarak ve paylaşarak taahhüt haline getirecek. Yoksa önce oku atıp sonra gidip okun saplandığı yere bir yuvarlak çizip de oraya “12” yazmayacak. Böylece kararlılığı ile MASlaşmayı gösterecek. 

D2(Discipline/Disiplin): Kurum ya da birey kararlılıkla varmak istediği, taahhüt haline getirdiği eylemi için bir sistem ortaya koyacak. Süreci saptayacak. Yolunu çizecek. Milton’un Beygiri gibi kimi zaman yoldan küçük sapmalar olduğunda doğru yolu bulmasında yardımcı olabilecek başarı yandaşları olacak. 

D3(Dedication/Adanmışlık): Birey inancını gösterecek inancını eyleme dökecek. Adanmışlığı daha çok askerlik ve dini cemaatlerde görebilirsek de burada başarı için çok önemli…”

Alıntıları bir yana bırakıp tekrar konuya döneyim.

Bizi gerçekten kıskanıyorlardı (bugün Almanya’nın bizi kıskanması gibi değil); Çünkü bizim “6968 Sayılı Yasamız” ve bunun uygulamasında sözü geçen yönetmelikleri enstitülerimizde etkili kılan, rahmetli Dr.K.Türkoğlu‘nun kazandırdığı “Beyaz Kitap”ımız vardı.

Buna rağmen, yönetmeliklerin arkasına dolanmak için merdivenleri hızla çıkan rahmetli Alpaslan Beşikçioğlu bey nasıl bir derde bulaştığının farkında değil miydi ? Enstitüden beklediği izni alamadı. Bakanlıktan işi kotardı ve aşılı (topraklı !) asma fidanlarını karantina kurallarını aşarak yurt dışından getirtip bağını kurdu. Çok geçmedi virüs hastalıkları ile başı derde girdi. Daha sonrasında neler oldu ? Bugün LA’nın mükemmel tesisi (https://lawines.com.tr/restaurant.html) nasıl oluştu ?

Bu konuda yazacağım anı ve öykü, kuşkusuz duygusal ve kişisel etkiler altında kalacaktır. Bunu peşinen kabul ediyorum ve Prof.Dr.Ahmet Altındişli‘den gelecek her tür geribildirime hazırım. Gerekli düzeltmeleri yaparım.

Rahmetli Alpaslan Beşikçioğlu neden enstitü basamaklarını koşarak çıkıp müdürün odasına giriyordu ? Alpaslan beyin adını daha sonra “Simplot Projesi” ve patates konusunda duydum; özel sektöre geçtiğim ilk yılımda. Aynı yıl içinde Bağda Külleme ile ilaçlı savaşım konusunda büyük üreticilerin beklentilerini öğrenmek için Torbalı’daki bağında rahmetli Atıf Atilla ile buluştum. Çok geçmedi Türkiye Fitopatoloji Derneği (TFD) mizin düzenlediği simpozyumun gezisini Efes/Kuşadası‘na doğru yaparken tüm katılımcılarla Alpaslan beyin modern bağlarını gezmiştik. Şahin tepesi gibi yönetim ofisinden ikibin dekarlık bağı kuş bakışı gözlemiştim. Yıllar önce (37 yıl geçmiş aradan) bağında kullanılan ATM’lere hayran kalmıştım. Ve yaptırdığı bir dizi sayfiye evi güzelliğindeki evlerin anahtarlıklarına birer altın takarak çalışanlarına vermesini takdirle izlemiştim. Nereden nereye kaderin cilvesi mi yoksa yapılan hatalar mı ? Google’a “Alpaslan Beşikçioğlu Torbalı Bağları” diye yazınca yedinci sırada 2021 yılında yazdığım bir yazı çıktı önüme. Bu yazıda da değinmiştim Alpaslan beyin seçimlerine ; o yazıdan bir pasaj vereyim (https://www.copcu.com/2021/10/01/yasam-bufesinde-dogru-secimler/)

Şahin Tepesi” gibi camlı kulede rahmetli Atıf Attila ile oturup çayımızı içiyorduk. Önümüzde uzanan ikibin dekarlık bağın güzelliklerine bakıyordum (Nisan 1986). Sohbet konusu neydi ? Arayışım neydi ? Rahmetli Atıf beyi tanıyanlar çok iyi bilirler. Atıf hoca radyoda sabahları tarım programı yapan bilgili ve bilgili olduğu kadar deneyimli bir meslektaşımdır. Bizden önceki kuşaktandır. Amerika deneyimlidir. Stajda yer ölçme (arazi tesviye) pratiklerinde eğitmenimiz olmuştur. Manisa merkezli Gediz Planlama çalışmalarında yer almıştır. Enstitü yıllarımda rahmetli Niyazi Hoca (Prof.Dr.N.Lodos) ile birlikte enstitüye çay saatinde gelirdi. Sanırım Meyve Hastalıkları Lab.Şefi Sadık Bilgir’in de sınıf arkadaşıydı. Davudi gür sesiyle, iki metreye yakın heybetli duruşuyla, bilgi ve becerisiyle unutulmaz, iz bırakan, farklı ve faydalı bir meslektaşımızdı Tek eksiği yazmayı sevmiyor oluşuydu. Anıları ve bilgileri beraberinde mezara gitmesin diye sevgili Ahmet (Prof.Dr.AhmetAltındişli) konuşmalarını kayda almayı kendine görev edinmişti. Sonuç ? Bilmiyorum.

Rahmetli Beşikçioğlu’nun şimdi adı kaldı yâdigar (Bostanlı-Beşikçioğlu Camii). Rahmetli Özal’ın dünürüydü. Siyasal destekle mi yükselmişti ? Sanmıyorum. Başı sıkıştığında dünürlük etkisini kullanmış olabilirse de ben, onun tepetaklak giden girişimcilik sürecindeki bir eksikliğe değinmek istiyorum. Bunu bir kıyaslama ile yapmak ve aynı zamanda “Kelebek Etkisi” ile de açıklamak istiyorum. Google’a “copcu kelebek etkisi” yazınca ilk sırada birkaç yazım çıksa da bunlardan “damdaki adam” başlıklı olanı (https://www.copcu.com/2009/01/09/yasam-bufesinde-damdaki-adam/) enstitü anılarımla da ilintilidir. O yazımın girişi ve ilk cümleleri şöyle:

“…Yaklaşık kırk yıl önce Enstitüde bir Şeref abimiz vardı. Görevi basitti; sınırları belliydi. Sorumluluğu ambar-ayniyat işleriydi. Depoya giren ve çıkan malların hesabını tutardı. Rahatlık zonu genişti. Ancak Şeref abi her konuda yardımcımızdı. Traktör mü bozuldu; tamir ederdi. Denemeler için işaret tahtaları mı gerekli; keser hazırlardı. Tarla mı sürülecek; sürerdi. Her işe koşardı. Ve bilir misiniz, lâkabı neydi ? “Bok Yedi Başı (BYB)”…”

Merhaba

Sizin kurumunuzun BYB sı kim ? Siz kendinizi ne kadar BYB olarak görüyorsunuz ? Gönüllü olarak BYB olmak ister misiniz ? Değer mi ?…”

Ve kıyaslamam; rahmetli Alpaslan bey neden battı ? Benim bakış açıma göre “Kurmaylara önem vermedi; her işi kendisi yapmaya kalktı…” Bu yargıya varırken yanıtın bu kadar basit olmadığını biliyorum. Ancak, dikkat çekmek istediğim bu davranışın sebepler bütününün bir parçası olduğuna inanıyorum. Kıyaslamama gelince:

Adana ZMAEnstitüsü‘nden emekli olan Virüs Lab.Ş.Dr.Nedim Tekinel, Adana’da Koza Oteli‘ne müdür olmuştu (Not: Umarım Nedim beyin soyadını doğru anımsıyorum; hatalıysa peşinen özür dilerim). Adana’ya “Çalışma Grubu Toplantısı” ya da “TFD Kongresi“ne bildiri sunmak için gittiğimizde laboratuvar şefim rahmetli Dr.C.Saydam‘la birlikte kendisini ziyaret eder, bir kahvesini içerdik. O sırada “Koza Oteli“nin sadece rahmetli Sabancı’nn kurmaylarına ayrılmış olduğunu görürdük.

Sözün özü; enstitünün merdivenlerini hızla çıkıp, 6968 sayılı yasanın ilgili yönetmeliklerine uymayan üretim materyalini, gümrükten sokabilmek için müdürün odasına birkaç kez giren rahmetli Beşikçioğlu’nun rahmetli Sabancı gibi kimi işleri uzman kurmaylarına yaptırıyor olsaydı daha sonra virüs hastalıkları nedeniyle bağlarını sökme derecesine varan sıkıntıyı yaşar mıydı ? Tekrar ediyorum; Prof.Dr.A.Altındişli‘nin katkılarını (ekleme, çıkarma, düzeltme,vb) bekliyorum. Ve umutluyum.

Peki ya 10195 ve diğerleri…! Onlar da bir sonraki yazımda.

Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Doç.Dr.Mustafa Copcu

Dernek Başkanı

Çeşme / 03.10.2022